Henüz konuşmaya vakit bulamamıştık; şimdi de konuşamayacak kadar yorgun, yahut konuşmaya iştahsızdık. Zaten konuşmak susmanın ve sadece beraber olduğumuzu bilmenin kibarlığını bozacaktı.
Korku bazı defa mantığın ve aklın bir refleksi, insan kurtarıcısı olabilir. Atalarımız bu hakikati "kaçanın anası ağlamaz" şeklinde anlatmışlar. Kaçan, daima korkan değildir; vaziyeti kavrayıp düşmana kolay bir başarı kazandırmayı istemeyen kamil insandır.
Genç kadını unutmuş görünerek Mösyö Zaydun'la politika konuşuyorum. Cemiyet suçu hazırlar, suçlu adam onu işler, derler. Kanaatimce günahı da kadın hazırlar, kadın hazırlamadıkça erkeğin günaha girmesi güçtür ve nadir vakalardandır. Ağzım politika konuşuyor ama aklım bunlarla meşgul!
Minaresiz veya minareleri zevksiz bir Müslüman şehri, İstanbul'un karadan ve denizden giriş manzarasını görmüş, buna alışmışlar için -hurmalar, palmiyelerle süslü olsa gene de insana bir bodurluk hissi veriyor. Şirin Beyrut bir Müslüman kalabalığının oturduğu yer ise de hemen hemen minaresiz. Dört beş minare var ama Türkün anladığı manada değil!
Nihan, dalgın bakışlarla-artık içine girdiğimiz Beyrut'un az adamla çok görünen kalabalığına bakıyor.
"Güzel camileri yok bu şehrin ... "
"Yoktur. Cami ve minare güzelliğini sen İstanbul' da görmelisin kızım!"